9 Mayıs 2015 Cumartesi

14 Temmuz 2014
Bugünün her ànı ayrı bi güzel,  ayrı bi keyif, ayrı bi unutulmazdi.
Bi yandan kıpkırmızı,  pespembe,  turuncu, mor, Eflatun...  Güneş battı. . ..
Bi baktım Diğer yandan ay doğuyor. Dolunayın direnişi :)
Koccaman. Sapsarı...
Foça Kalesinin ışıkları karşıda
Degirmenler ışıl ışıl diğer yanda.
Buraya yansıtabildiklerim, inanın yetersiz kalıyor. ..

Şu an,
Ne müzik isterim, ne eğlence. .
Yeter bana , yeter..
Foça da gece...  :)

(Idare edin  gari. Şair miyim ben bea:))




28 Mart 2015 Cumartesi

20-Mart-2015 Güneş, aya tutuldu :)

Hep böyle olur:
Dünya güneşe, güneş ise gidip Ay'a tutulur.
Ondandır belki de, 
Her güneş tutulması sonrası 
Dünya'nın şöyle bi sarsılması? :) 

27 Mart 2015 Cuma

Midilli Dönüşü..

Robinson'un seyir defteri  :)
Midilli dönüşü...  Bu kez, cesaretimi toplayıp, dönüşü tekneyle yapmaya karar verdim. İlk rotamız, Dikili- Bademli'ydi. Bademli'de Oğuz bizden ayrıldı. Karadan döndü Foça'ya. Biz Bademli'de kaldık. Oldukça rüzgarlı bir geceydi.  Ertesi gün, Ayvalık'tan  ziyaretimize gelen ablamları misafir ettik :) Ve ertesi gün Bademli'den demir aldık... Rotamız Foça...
Şu an, Bademli-Foça arasında bir yerdeyiz. Bilgisayara yüklediğimiz GPS çalışmıyor, daha doğrusu çalışıyor ama harita GPS i tanımıyor. Arkadaşımız Oğuz'un bize bıraktığı GPS in ise pili alarm veriyor.
Tüm bunların üstüne, bir gram rüzgar yok ki yelken açalım. İki saattir motorla gidiyoruz... 
.......................
Midilli macerasının son adımı... 
Foça’da demirliyiz... Yıllardır sevip, karadan geldiğimiz, Eski Foça’nın en güzel yerinde, Jandarma önünde bağlıyız... Geçici bir süre ama olsun. An'ı yaşayıp mutlu olmak gerek di mi? J
Allah tüm dostlarıma, sevdiklerime, hayallerini gerçekleştirme fırsatı versin 

Robinson'dan Cuma :P )))

Foça olur da fırtına olma mı? :) Gene fırtınaa
Şu fırtınalar bitebilir mi acaba artık??? 
Yoruldummm. Tatil istiyorum bennnn ... :))

Güzel Foçadan ayrılma vakti... 
İstikamet Manal Koyu....
Oğuz da teknesiyle eşlik edecek bize...
Güzel seyirler Robinson ve Salida :)

Ve Midilli. Bu bir hayal mi? :)



Robinson, Cuma'sına veda ediyor J (Oğuz ve Hakan tekneyle Midilli’ye yelken açacaklar az sonra. Ben de feribotla akşamüstü yanlarına gideceğim )



..........................................
Robinson, saat 05.50 de Foça'dan demir aldı.. 
Ben Ayvalik'a gidip akşamüstü oradan geçecem Midilli'ye...
Hayatımdaki "ilk"lere sürekli yenileri ekleniyor...
Ilk kez eşimi uzun bir seyire yolcu ediyorum 
Ilk kez sabahın 06.00 sında Foça sokaklarında gezinip simit fırını arıyorum J
Güle güle Robinson, güle güle kaptanım .. J
İyi seyirler J <3



16-Temmuz-2013 akşamüstü 

Midilli'ye feribotla yolculuk başlıyor...
Bizimkiler tekneyle ve dalgalarla boğuşarak, oldukça zor bir seyirle, 9 saatte Midilli'ye vardıktan hemen sonra
J



Ve kavuşma :) Dediğim gibi, bizimkiler oldukça zor bir seyir yapmışlar. Çok fazla fırtına ve dalgayla boğuşarak varmışlar Midilli'ye. Ben Limana yanaşan feribottan, şaşkın ve heyecanla inip gümrük kontrolünden geçerek girdiğimde Hakan beni bekliyordu. Ve Midilli Limanı'nın hemen yakınına bağlamış oldukları teknemize kavuştum :) Biraz dinlendikten sonra da, yemek yemek için daha önceden Oğuz'un bildiği bir yer olan "Kaldırımini"'ye gittik.  (Gerçekten adı bu mu bilmiyorum :)) 

Midilli Kaldırımini'de dostlarla ilk akşam yemeğimiz :)




Ertesi gün, Midilli'yi gezdik. Oğuz'un bi akrabaları da tesadüfen bizimle aynı zamanlarda Midilli'delermiş. Arabalarıyla geldikleri için bizi de aldılar ve bu sayede Midilli'nin limana hayli uzak ve arabasız asla gezemeyeceğimiz yerlerini de görmüş olduk... 

Midilli Limanı . Gezinti başlıyoor :)



Agiasos çok şirindi. Assos'a benzettik biraz :) 



Midilli, Molivos ...




Midilli-Molivos'ta gün batımı... Buralarda enn güzel burda batarmış güneş. Öyle dediler :) 



Ve Midilli'den ayrılma zamanı. Harika bir üç gündü.
Her güzel şey gibi çabucak geçti, bitti. 
Bir daha buluşmak üzere sevgili Midilli. 
Ben çook sevdim seni :) 










İlk uzun yelken seyrim :)


İzmir Körfezden sevgiler. J
Arkadaşlarımız Oğuz ve Bahar’la birlikte; benim için yüksek, kaptan-lar-a göre tam yelken yapacak bir rüzgarda seyrediyoruz. :) Rotamız Foça... İlk uzun seyrim olacak. Biraz korkuyorum. Ama iki maharetli kaptan ve deneyimli Dufour'umuz sayesinde yaklaşık on saatlik seyrimizi sağlıcakla tamamlayacağız inşallah... Hakan ve Oğuz, birkaç gün Foça’da dinlendikten sonra Midilli’ye yelken açacaklar. Ben henüz o kadar cesaretli olmadığımdan, onlar vardıktan hemen sonra, feribotla gideceğim yanlarına .. İki saat bile sürmeyecek bir yolculukla :)) 


Bu rüya gibi tatilimizin başlangıcı olan Foça seyrimizden...



......................

Karadan bir saat süren bir yere yedi saat oldu daha yaklaşamadık bile...
Yata yata gidiyoruz...
Sanırım daha üç ya da dört saatlik yolumuz var...



.............. Denizden dayak yiyoruz, çok dalga var. Ama merak etmeyin. Denizle dalga geçiyoruz  :) 



...... Cidden ne uzun adaymış bu yahuu :))
Üç saate yakındır hala Uzunada'yı geçecez.... :) 
................

Ve nihayet, varış... Bunca yıldır Foça’ya gelirim, ilk kez denizden ve on bir saatte geldim :) Ama güzeldi.
Arkadaşlarla güle güle-sohbet ede ede nasıl geçti anlamadık :) 


26 Mart 2015 Perşembe

İlk Tekne Tatilimiz :)


Nihayet, yıllardır hayalini kurduğumuz tekne tatilimize çıktık...Henüz uzun tatil değil, bir kaç günlüğüne..
Urla yakınlarındaki bir adadan merhaba dostlar... :) 
Öyle bir koydayız ki bizden başka hiç kimse yok... Martı sesleri, deniz ve biz... 
Allah, dileyen herkese nasip etsin inşallah...Bundan güzel bi şey olamaz... 
Az önce dostlarımızı uğurladık, Mümtaz abi ve Şenay ablanın dönmeleri gerekiyordu. İçimiz buruk biraz.
Ama biz bu güzelliği bırakıp dönemedik.
Sevgilerrrrr .....
Özgür Yelken ve kocası Özgür Kaptan :) 
                                                                Sağlığınıza dostlar :) <3





Artık demir almak günü geldi bu koydan  :)
Beşte kalkacaktık ama o kadar erken çıkamadık yola.
Dün öyle yorulmuşuz ki, Ikimiz de uyumuş kalmışız 
"Tekneyle tatil yaparken ne yorgunluğuymuş bu?" diyenlere bilahare anlatacam teknede tatilin ne demek olduğunu  :)))
Hadi. Neta pruva <3  


(Akşam saatleri) 

Evim evim güzel evim beya
..............

Dünyaaaa dönüyooooorrr sen ne dersen deee :)))
Öyle ilginç ki, onca denizde kaldım, sallandık vs, başım dönmedi; kara tutuyo beni iyi mi :))) 


23 Mart 2015 Pazartesi

Hamarat oğlum :) ))


Babası oğlumu çağırıp (Oğlum, 22 yaşında bu arada :) ) “sana bi iş var Arıkan” dedi..

Aşağıya, bodruma gidecek, 4 tanesi de rulo yapılarak ayrı ayrı bağlanıp sonra da aynı brandaya sarılarak üst rafa kaldırılmış süngerlerin brandasını açacak, o dört ayrı rulo şeklinde duran süngerden birini çıkartacak, sonra da diğer üçünü tekrar üst rafa kaldıracaktı.. Oğlum,  "Bu muydu iş dediğin, korkuttun beni" diyerek indi...


İniş o iniş.. 

2 saat 45 dakikadır oğlan aşağıda iyi mi??? 
Arada haşır huşur sesler geliyor, ama kendisi yok ortada.Ne yapıyor anlamadık ki .. Allahım yaaaaaaaaa :))) Meraktan ve gülmekten çatladık. 
Bir de arada kilit sesleri geliyor, "hah" diyoruz, "geliyo artık" .. Ama oğlan yok......

19-Şubat-2013 
İzmir 

22 Mart 2015 Pazar

Garantili Fal :)

Kanguru Kültür-Sanat Merkezi'nin düzenlediği "Dünya Şiir Günü" konulu etkinliğe gittik bugün dostlarımla. Çokk güzel bir gündü..
Dostlarımdan biri, kendi yazdığı iki şiirini seslendirdi bize.
Şiirleri gerçekten çok güzel, şiir okumasını ise ayrı bi seviyorum.
Diğeri, şarkılar seslendirdi bize gitarıyla ve o güzel sesiyle...
Etkinlik başlamadan önce bi şeyler içelim diye Alsancak'ta, yakınlarda açılmış Ot Cafe'ye gittik.
(Söylemeden geçemiycem: Böyle bir kafede "Damla Su" dışında su olmaması, "bari soda içeyim" diyerek söylediğim soda şişesinin üstünde de "Damla" yazması, bizi biraz şaşırttı)
İçeceklerimizi bitirip dönerken, biri bi kağıt uzattı Oktay'ın burnuna :)
Ben önce ilgilenmedim, her zamanki yiyecek reklamlarından falan sandım. Ama biz yürümeye devam ederken çocuk arkamızdan "6 ay garantili" deyince "o neydi yav?" diye sordum.  Oktay gülerek "fal" dedi :))
Sektör oldukça gelişmiş iyi mi.. Artık fallar garantili bakılıyormuş, bilmiyordum.. :)

Pekiii, çıkmadı diyelim falda söylenenler (ki yüksek bir olasılık bu :) )
N'olacak o zaman merak ettim. Falın bakıldığı yere gidip, "Şeyy, bana şu kadar vakte kadar araba alacan demiştin? Eee? Bi numara yok hala? Paramı geri ver" diyebilir miyiz yani? :)
Ehh be yurdum insanı. :)

21-03-2015

21 Mart 2015 Cumartesi

Bi yaş dönümü krizi; sorgusu; bi bi şeysi işte :)

İnsan bazen,  öyle,  durup dururken,
bi şeye, bi yere geç kalmış,  ya da çook erken gelmiş de, daha o geç kaldığını sandığı şey ortada bile yokken kalkıp gitmiş ve onu orda unutmuş gibi hissediyor. Evet anlamsız. Tamam herkes böyle hissetmeyebilir. En azından ben böyle hissediyorum :)

Bi şeyler olmuş, ama ben kaçırmışım;
Bi şeyler olmuş, ama o sırada ben orada yokmuşum;

Bi de; ben, "o bi şeyler" olurken ordaymışım da, görmemişim,  ona dokunmadan geçip gitmişim. ..
Bu,  yetişememekten daha da kötü hissettiriyor.
Kaçırmamışım yani.
Aksine. .
Tam da içinden geçmiş. .. Ama
Görmemiş. .
Görsem de ilgilenmemiş,
Yok saymış,
Ya da heep "bakarız sonra bi ara" demişim. .

Okunması gereken yığınla roman, öykü,  şiir;
Dinlenmesi gereken yığınla müzik, ekol, grup,
İzlenmesi gereken yığınla film. .
Gidilip görülmesi gereken yığınla yer. .. vs vs vs

Ben neredeydim sahi??
Tüm bunlar (en azından bazıları) geçip giderken önümden ardımdan,
ben nereye bakıyordum ? ?

Şimdi,  hangisinden başlayacağım? ?
Neresinden tutacağım, bunca hızla "kaçarken" bütün bunlar..

Anlatabildim mi bilmem ki :)
İşte...
Öyle. ...

18 Şubat 2015 Çarşamba

Umudum ağlıyor ....

"Ne olur bu bir rüya olsun" .. 
Yanlışlıkla camına kartopu attığı esnaf tarafından bıçaklanarak öldürülen gazeteci Nuh Köklü'nün son sözleri bu olmuş!!!... 
Dinleyemeyecem daha fazla haber maber, açık oturum, falan filan..
Korkuyorum.. Eriyorum... 
Yüreğime, ruhuma ağır geliyor, eziliyorum.
"Hangi cam yaa" diyorum.. "Kaç cam eşittir bir can eder?" 
Ve..
Hangi can yok edilmeyi hak eder..
Kaç sabah, kaç gece, kaç sene alındı ellerinden..
Ailelerinden.. Sevdiklerinden, sevenlerinden.....
Kocaa bir ömür alındı...
Gel gül şimdi hadi..
Gel şarkı dinle ; karikatürlere gülümse..
Kahkaham ağlıyor şimdi ...
Şarkılarım sırılsıklam....
Karikatürler hüzünlü, fıkralar acıklı artık..
Anlamını yitiriyor yaşama dair ne varsa...
"Umut et. Bundan hiç vazgeçme" diyorum ya hani sürekli...
Umudum ağlıyor şimdi... Yetti.......


17 Şubat 2015 Salı

"Dostluk ve Kötü Çocukları" :))))

Genç kadın o pazar günü, "akşamdan kalma "bi hoş"lukla" gözlerini açtı öğlene doğru..
Zor ve "sık sık uyanmalar"la dolu bir geceydi...
Başı çatlıyor, bi de üstüne, sanki dün bütüüün gün yürümüş gibi ayakları sızlıyordu.
Oysa sadece oturmuş(lar)dı... Biraz orda, biraz burda. Sadece oturmuşlardı.
Tabi bi miktar içmişlerdi de....
Ama demişti o. "Benim yarım bardak birayla bile başım döner. Bu çok oldu...."
Peeh, dinleyen kim!!! Boyna "Tütüüü, biraz benim biramdan da alsanaaa" diyip diyip, masum çay bardağına, bira üstüne bira doldurmuşlardı.... Üstelik, bi koca şişe bira ve iki duble rakı içtikten sonraydı bu..
Ahhh kötü arkadaş böyle oluyordu işte.., Bunlar, "dostluğun kötü çocukları"ydı... :)))
Daha bu hayatta öğreneceği çook şey vardı. Dedik ya, "genç kadın"dı :P :))
Güçlükle yataktan kalkıp mutfağa gitti. Karnı zil çalıyordu...Ama o da ne!!! Bi gram ekmek yoktu...
Her zaman olmasa bile sıklıkla yapmaya çalıştığı ve arada işe de yarayan "pozitif düşünme" şeysini uyguladı....
-"Ammmaann, ne üzecem canımı, az soora simitçi falan geçer illa ki evin önünden" ....
Evet. Hayli pozitifti bu :)))
Çayı demledi, sofrayı hazırladı...Ne gelen vardı ne giden..
Derken, o da ne?... Sokaktan bi sesler geliyordu..
Heyecanla ve "İşe yaradııı. Allaamm teşekkürlerr, simitçi geldi işte" diye bağırarak mutfak penceresini açmasıyla, burun buruna geldi "eskiciiiiiiyiiiiiieeee" diye bağıran "megafonlu adam"la. ...Manzara görülmeye değerdi.... ...
-Adam, eski püskü minibüsünün camını açmış, yavaş yavaş, -ama bağırması son gaz-  ilerlerken , heyecan ve mutlulukla camı açıp kendisine gülümseyen "genç" kadını görüp şaşkınlıkla duralamıştı...
 Kadın bir an durdu.. Karşısındakinin eskici olduğunu anlamıştı ama hala inanmak istemeyen bir hali vardı.. Başını camdan hafifçe uzatıp abartılı biçimde eğerek bi sağa, bi de sola, sonra kendisini şaşkınlıkla izleyen adama  baktı..
-" Eeee, şey, afedersiniz. Simitçi bakmıştım ben?" ......

Taam. Yaşlandım "bi miktar".... da.... O Kadar da diil Yahuuu ...... :)

Hadi macun satan "amcalar" çoktaan yok oldular....
Bakraçla yoğurt satanlar...
Bozacılar BİLE, yavaş yavaş görünmez oluyor sokaklar(ım)dan..
İyi de..
Simitçilere n'ooluyo uleennnnn....


SİYAHLANDIK

"Sevgi" mi dediniz? "Aşk"??
Gencecik bir kızın canına kıymayı, bunların neresine koyacağız peki?
Nasıl güleceğiz, nasıl "sevgililer günü" cıvıklığına katlanacağız bundan sonra!!!
Giderek sevgisiz-pislik bir toplum olmanın nesini kutlayacağız....... 
Allah kahretsin !!!!!!!!! 

14 Şubat günü, gencecik bir kızın öldürüldüğü haberi düştü yüreklerimize, bomba gibi ...
Öyle böyle değil hem de. Ölümün "güzel"i , ölümün "daha iyisi" olur mu 20 yaşında, hayatının baharında bir genç için? 
Varmış!!!! ...Ölüm şekli, annesine, "keşke kurşunla öldürselerdi, canı yanmazdı" dedirtti ya, içimiz dağlandı...Tecavüze uğradı, bıçaklandı, sonra da yakıldı bu dünya güzeli kız. 
ÖzgeCAN <3 

Ve o gün, ard arda gelen haberlerle, bin parçaya bölündük. 

 Dediler ki Özgecan'ın naaşını kadınlar taşımış, musalla taşına kadınlar koymuş...

Sanırım son zamanların en vurucu, en yürek paralayıcı "kısa öykü"sü bu olmalıydı: 

"Tabutunu kadınlar taşıdı. ( "Bir erkek eli daha değmesin diye" ..)
Zaten erkeklerin omzuna ağır gelirdi yükün, taşıyamazlardı" .. ...


Tabutunu kadınların taşımasıyla vurulduk da; Yetmedi.. Bitmedi...
Cenaze sırasında, hocanın uyarılarına rağmen, ebedi uykusuna yatacağı yere,  mezarına da kadınların yerleştirmesiyle, öldük, bittik.... ..


Ülkedeki duyarlı tüm insanlar, yazarlar,sanatçılar ayağa kalktı. 
Yazıldı, çizildi, öfkelenildi, bağırıldı, ağlandı...
Çocuklarımıza, dahası vicdanlarımıza bunu anlatabilmemiz mümkün değildi. 
Anlatamadık... 
Olayı takip eden ilk Pazartesi günü, işe giderken siyahlar giyelim dediler, giydik gittik..

Ne oldu şimdi? 
Dünden bugüne, adına "erkek egemen" denilen, (aslında doğrusu "şerefsizlik-namussuzluk-ahlaksızlık egemen" olan ) bu toplumda hangi düşünce değişti? 
Bi "oh olsun" demedikleri kalmış, aklı sürekli belinin altında çalışan yığınla "nefes alan yaratık" var içimizde hala... 
Ve hep olacaklar.... 

PEKİ NE ZAMAN "ADAM" OLURUZ?
Biri öldürüldüğünde; öldürülenin cinsiyetine, dini ve siyasi kimliğine, ırkına, milliyetine, "açıklığına"- "kapalılığına" bakılmadan, her kesimden insan tarafından katiller lanetlendiğinde ve adalet yerine getirildiğinde!!!! 
Ama EN ÇOK NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bu ülkede, bu dünyada, hiç kimse/hiç bir can öldürülmediğinde..
Yani? ..........................

Irka, milliyete, inanca, cinsiyete, yaşa bakmadan, insan kıyımına karşı durmak;

Bir adım öteye gitmek sonra..."Katliamın insanı hayvanı bitkisi olmaz" demek..."Türe" bakmadan, tüm "can kıyımları"na karşı durmak... Budur bizi "gerçek insan" yapacak basamak...

....
Silahlanmak, onu yapamadık, "bari" siyahlanmak ... 
Hiç biri çözüm değil...

Daha başka bi şey yapmalı.

Bİ ŞEY YAPMALI..

O parti, bu parti, şu din, bu kitap değil arkadaş...
"Ahlak devrimi" yapılmalı, hem de hızla, dört koldan.. 
Hem de önce "yukarıdan" başlayarak.... 
Sonra;
Polisi-savcısı,hakimi..
Milletvekili, bakanı, bilmem kimi...
Bizi korumakla görevli olup, korumak dışında her şeyi yapanları...
Bi güzel eğitmeli::::::::

"Bu Ülkede dört şey olmayacaksın;
Kadın, Çocuk, ağaç, sokak hayvanı...
Umarım öbür dünyada Türkiye yoktur..."


Yaşar Kemal



16 Şubat 2015 Pazartesi

Yazı-yorum :)

Eşim, arkadaşlarım, benim Facebook'ta "öylesine" yazdığım yazıları beğendiklerini, üstünde dursam, benim de mizah yazıları yazabileceğimi söylediklerinde, hem utandım=
(Yok artık. Ben kim, "yazmaya soyunmak" kim. Bunca "yaza/r/n varken!!!) ; Hem bi heyecanlandım =
(Acaba? Hmm. Yapabilir miyim ki yav?);
Hem içimdeki tembel kedi yüzünden hemen caydım =
(Hadi leynn, sen kim, yazmak kim. Sen anca şurda lay lay lom iki yazar, sonra ara verip Hüsnü dinlersin. Bi de bakarsın ki sonra, Hüsnü'ye ara verip yazmaya dönemiyon :P ))
Ama, kendim için; yarın " keşke" dememek için; ve bana inanan, yazabileceğimi söyleyen canlar için denemeye karar verdim.
Denemek derken, öyle büyüükkk hedefler diil haa, aman diyim. Beklentiyi yüksek tutmiim :D Kısacık şeyler işte...  Ve belki o kısacık şeylerin "dışında kalanlar" ;) Söylenmeyenler, yazılmayanlar. Biraz anlatacaklarım, biraz susacaklarım, ve sustuklarımdan sizin anlayacaklarınız.... :) (Böyleydi di mi "öykü/canlar" ;) <3

Haddimi öyle bi biliyorum ki, bırakın "dışardaki dünya"yı :) sadece facebook'ta öylesine kalemi güçlü canlar var ki,  benim yazdıklarıma-yazacaklarıma "Deneme denemesi" desem bile büyütmüş olmaktan korkuyorum. Ya da bi şeyler yazacam diye "kendim olmayı bırakmaktan" , doğallığımı yitirip "arada bi yerde" kalmaktan...
Ya da.. ya da.. Ya da..... vs..
Ama..
Şimdi, ben acemi bir çırak, hem de "öyle heyecanlı bir çırak ki" gibi hissediyorum kendimi..... :)
Hayatımda eksik olan bi şeyi bulmuş gibi.
Sanki hep istediğim buymuş da yıllardır içimde uyuyup beklemiş gibi..
Önünde barajlar varmış da, o barajlar yıkılmış, taşmış gibi...
Önüme bir set gelene kadar (belki yarına, belki haftaya, belki çoook çok yıllar sonraya kadar) yaziim diyorum. :)
İster iki sayfa, ister ciltler dolusu .. Bana şu heyecanı veren canlarım.
Sizi seviyorum.

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Ne denir? :)



Bir insan dizini bir yere hızla vurur ve iki saat ulursa, bu talihsizliktir..Olabilir...Geçer... 
Pekiiiiii... Aynı yeri, daha acısı ve izi geçmemişken ertesi gün bir daha vurursa, bunun adı nedir??? :)))